Bir Hikâyeyle Başlayayım: Etik, Bir Sınıfın Kalbinde Başlar
Selam forumdaşlar,
Bugün size bir ders kitabının sayfalarına sığmayacak kadar derin bir konuyu, “etik nedir?” sorusunu anlatmak istiyorum. Ama bunu tanımlarla, felsefi terimlerle değil; bir sınıfta yaşanmış, masum ama derin bir hikâyeyle yapacağım. Çünkü bazen bir çocuğun iç sesi, bir filozofun cümlelerinden daha çok şey öğretir bize.
Bir Sabah 5/A Sınıfında
Zil çalmadan birkaç dakika önceydi. 5/A sınıfının öğrencileri, sıralarına oturmuş, ellerinde kalemleriyle öğretmenlerini bekliyorlardı. Güneş, sınıfın tozlu penceresinden içeri süzülüyor; tahtada tebeşirle yazılmış “Etik Nedir?” başlığı parlıyordu.
Öğretmenleri Selim Bey içeri girdi. Ceketinin yakası biraz yıpranmıştı, ama sesindeki güven ve bakışlarındaki kararlılık her şeyi dengeliyordu. Ardından sınıfın en sessiz öğrencisi Elif, ön sırada defterine çiçekler çiziyordu. O an kimse fark etmedi, ama o küçük defter, birazdan sınıfın vicdanını taşıyacaktı.
Kaybolan Kalem: Küçük Bir Olay, Büyük Bir Sarsıntı
Dersin ortasında Ahmet parmağını kaldırdı:
— Öğretmenim, kırmızı kalemim yok! Masamdaydı, şimdi yok!
Sınıfta sessizlik oldu. Ahmet sinirliydi, çünkü o kalemi babası bir haftalık mesaisinin ardından almıştı. Kalem, sıradan bir eşya değil, emekle alınmış bir hatıraydı.
Selim öğretmen sakin bir sesle sordu:
— Peki, en son kim gördü?
— Elif’in yanında duruyordu, dedi başka bir öğrenci.
Elif şaşkınlıkla başını kaldırdı.
— Ben… ben görmedim, dedi, sesi titriyordu.
Sınıfta uğultular başladı. “Belki aldı…”, “Kesin kaybolmadı, alınmıştır…” fısıltıları yükseldi. O anda Selim Bey tahtaya döndü, “ETİK NEDİR?” yazısının altına büyük harflerle şunu yazdı:
“Kimsenin görmediği yerde de doğru olanı yapmaktır.”
Stratejik Bir Zihin: Selim Öğretmen’in Sessiz Planı
Erkeklerin genelde yaptığı gibi Selim öğretmen de durumu çözmek için bir strateji geliştirdi. Kimseyi suçlamadan, kimseyi utandırmadan gerçeği bulmak istiyordu.
— Çocuklar, dedi, kalem belki bir yanlışlıkla alınmıştır. Şimdi herkes gözlerini kapatsın. Kim aldıysa, sırama bırakabilir. Hiçbir şey söylemeyeceğim, sadece doğru olanı bilmek istiyorum.
Sınıf sessizleşti. Kalpler, çocukların göğsünde küçük kuşlar gibi çarpıyordu. Bir dakika geçti… iki… Üçüncü dakikada öğretmen gözlerini açtı. Masasında kırmızı kalem duruyordu.
Hiç kimse bir şey demedi. Ama herkes biliyordu.
Empatik Bir Kalp: Elif’in Sessiz Gözyaşı
Ders bittiğinde Elif sessizce masasında kaldı. Sınıf boşaldığında öğretmen yanına yaklaştı.
— Seninle konuşabilir miyiz Elif?
Elif başını kaldırmadı. Gözlerinden iki damla yaş defterine düştü.
— Öğretmenim, ben aldım… ama çalmak için değil. Dün babam bana da kırmızı kalem alacaktı ama alamadı. O kadar istedim ki… sonra geri veririm dedim. Ama herkes bana hırsız dedi.
Selim Bey derin bir nefes aldı.
— Elif, bazen bir davranışın doğru olmadığını bilirsin ama kalbin seni başka yöne çeker. Etik, işte o an kalbinle aklının kavgasında doğruyu seçebilmektir.
Elif’in omzuna dokundu.
— Şimdi önemli olan kalemi almak değil, hatayı kabul edebilmekti. Sen doğruyu seçtin, aferin kızım.
Ahmet’in Sessiz Affı: Erkekçe Bir Anlayış
Ahmet o konuşmayı uzaktan duymuştu. Yanına geldi, kalemini uzattı:
— Elif, bu senin olsun. Ben babama yenisini aldırırım.
Bu bir “çözüm”dü, evet. Ama aynı zamanda bir vicdan stratejisiydi.
Ahmet, “haklı” olmaktan vazgeçip “adil” olmayı seçmişti. O an sınıfta kimse konuşmadı. Sadece kalplerin içindeki sessizlik, derin bir insanlık duygusuna dönüştü.
Bir Çocuk Sınıfı, Bir Topluma Dönüşür
O günden sonra 5/A sınıfında hiçbir öğrenci bir eşyasını kaybetmedi. Çünkü artık herkesin içinde küçük bir “etik öğretmeni” vardı. Her defter kapağında bir cümle yazılıydı:
“Etik, kimsenin bilmediği yerde bile kendinle barışık kalmaktır.”
Elif, yıl sonunda okulun en güvenilir öğrencisi seçildi. Ahmet, sınıf temsilcisi oldu. Selim öğretmen ise o yıl hiçbir notla değil, bir sınıfın vicdanıyla ödüllendirildi.
Etik Nedir, Gerçekten?
Etik; sadece kurallar, yasalar, din veya gelenekler değildir.
Etik, vicdanın akılla tokalaşmasıdır.
Etik, “Beni kimse görmese de ben kendimi görüyorum.” diyebilmektir.
Etik, bazen bir kalemi geri vermektir; bazen birini affetmektir; bazen de bir yanlışın ardına sığınmamaktır.
Etik, bir sınıfta başlar; sonra topluma, iş hayatına, siyasete, internete yayılır.
Bugün bile forumlarda yazarken, bir cümlenin ardında etik vardır: “Acıtıyor muyum, yoksa anlatıyor muyum?” diye sormak etik bir tutumdur.
Forumdaşlara Açık Davet: Sizce Etik Nedir?
Şimdi size soruyorum, sevgili forumdaşlar:
— Eğer siz Selim öğretmen olsaydınız, Elif’e nasıl davranırdınız?
— Ahmet’in yerinde olsaydınız, kaleminizi verir miydiniz, yoksa “haklıyım” diye mi direnirdiniz?
— Etik sizce kalple mi başlar, akılla mı? Yoksa ikisinin savaşında mı büyür?
Etik, her yaşta yeniden öğrenilen bir derstir.
Belki de 5. sınıfın küçük bir hikâyesi, bize insanlığın en büyük dersini hatırlatıyordur:
“Doğru olan, her zaman kolay değildir; ama kolay olan, her zaman doğru değildir.”
Selam forumdaşlar,
Bugün size bir ders kitabının sayfalarına sığmayacak kadar derin bir konuyu, “etik nedir?” sorusunu anlatmak istiyorum. Ama bunu tanımlarla, felsefi terimlerle değil; bir sınıfta yaşanmış, masum ama derin bir hikâyeyle yapacağım. Çünkü bazen bir çocuğun iç sesi, bir filozofun cümlelerinden daha çok şey öğretir bize.
Bir Sabah 5/A Sınıfında
Zil çalmadan birkaç dakika önceydi. 5/A sınıfının öğrencileri, sıralarına oturmuş, ellerinde kalemleriyle öğretmenlerini bekliyorlardı. Güneş, sınıfın tozlu penceresinden içeri süzülüyor; tahtada tebeşirle yazılmış “Etik Nedir?” başlığı parlıyordu.
Öğretmenleri Selim Bey içeri girdi. Ceketinin yakası biraz yıpranmıştı, ama sesindeki güven ve bakışlarındaki kararlılık her şeyi dengeliyordu. Ardından sınıfın en sessiz öğrencisi Elif, ön sırada defterine çiçekler çiziyordu. O an kimse fark etmedi, ama o küçük defter, birazdan sınıfın vicdanını taşıyacaktı.
Kaybolan Kalem: Küçük Bir Olay, Büyük Bir Sarsıntı
Dersin ortasında Ahmet parmağını kaldırdı:
— Öğretmenim, kırmızı kalemim yok! Masamdaydı, şimdi yok!
Sınıfta sessizlik oldu. Ahmet sinirliydi, çünkü o kalemi babası bir haftalık mesaisinin ardından almıştı. Kalem, sıradan bir eşya değil, emekle alınmış bir hatıraydı.
Selim öğretmen sakin bir sesle sordu:
— Peki, en son kim gördü?
— Elif’in yanında duruyordu, dedi başka bir öğrenci.
Elif şaşkınlıkla başını kaldırdı.
— Ben… ben görmedim, dedi, sesi titriyordu.
Sınıfta uğultular başladı. “Belki aldı…”, “Kesin kaybolmadı, alınmıştır…” fısıltıları yükseldi. O anda Selim Bey tahtaya döndü, “ETİK NEDİR?” yazısının altına büyük harflerle şunu yazdı:
“Kimsenin görmediği yerde de doğru olanı yapmaktır.”
Stratejik Bir Zihin: Selim Öğretmen’in Sessiz Planı
Erkeklerin genelde yaptığı gibi Selim öğretmen de durumu çözmek için bir strateji geliştirdi. Kimseyi suçlamadan, kimseyi utandırmadan gerçeği bulmak istiyordu.
— Çocuklar, dedi, kalem belki bir yanlışlıkla alınmıştır. Şimdi herkes gözlerini kapatsın. Kim aldıysa, sırama bırakabilir. Hiçbir şey söylemeyeceğim, sadece doğru olanı bilmek istiyorum.
Sınıf sessizleşti. Kalpler, çocukların göğsünde küçük kuşlar gibi çarpıyordu. Bir dakika geçti… iki… Üçüncü dakikada öğretmen gözlerini açtı. Masasında kırmızı kalem duruyordu.
Hiç kimse bir şey demedi. Ama herkes biliyordu.
Empatik Bir Kalp: Elif’in Sessiz Gözyaşı
Ders bittiğinde Elif sessizce masasında kaldı. Sınıf boşaldığında öğretmen yanına yaklaştı.
— Seninle konuşabilir miyiz Elif?
Elif başını kaldırmadı. Gözlerinden iki damla yaş defterine düştü.
— Öğretmenim, ben aldım… ama çalmak için değil. Dün babam bana da kırmızı kalem alacaktı ama alamadı. O kadar istedim ki… sonra geri veririm dedim. Ama herkes bana hırsız dedi.
Selim Bey derin bir nefes aldı.
— Elif, bazen bir davranışın doğru olmadığını bilirsin ama kalbin seni başka yöne çeker. Etik, işte o an kalbinle aklının kavgasında doğruyu seçebilmektir.
Elif’in omzuna dokundu.
— Şimdi önemli olan kalemi almak değil, hatayı kabul edebilmekti. Sen doğruyu seçtin, aferin kızım.
Ahmet’in Sessiz Affı: Erkekçe Bir Anlayış
Ahmet o konuşmayı uzaktan duymuştu. Yanına geldi, kalemini uzattı:
— Elif, bu senin olsun. Ben babama yenisini aldırırım.
Bu bir “çözüm”dü, evet. Ama aynı zamanda bir vicdan stratejisiydi.
Ahmet, “haklı” olmaktan vazgeçip “adil” olmayı seçmişti. O an sınıfta kimse konuşmadı. Sadece kalplerin içindeki sessizlik, derin bir insanlık duygusuna dönüştü.
Bir Çocuk Sınıfı, Bir Topluma Dönüşür
O günden sonra 5/A sınıfında hiçbir öğrenci bir eşyasını kaybetmedi. Çünkü artık herkesin içinde küçük bir “etik öğretmeni” vardı. Her defter kapağında bir cümle yazılıydı:
“Etik, kimsenin bilmediği yerde bile kendinle barışık kalmaktır.”
Elif, yıl sonunda okulun en güvenilir öğrencisi seçildi. Ahmet, sınıf temsilcisi oldu. Selim öğretmen ise o yıl hiçbir notla değil, bir sınıfın vicdanıyla ödüllendirildi.
Etik Nedir, Gerçekten?
Etik; sadece kurallar, yasalar, din veya gelenekler değildir.
Etik, vicdanın akılla tokalaşmasıdır.
Etik, “Beni kimse görmese de ben kendimi görüyorum.” diyebilmektir.
Etik, bazen bir kalemi geri vermektir; bazen birini affetmektir; bazen de bir yanlışın ardına sığınmamaktır.
Etik, bir sınıfta başlar; sonra topluma, iş hayatına, siyasete, internete yayılır.
Bugün bile forumlarda yazarken, bir cümlenin ardında etik vardır: “Acıtıyor muyum, yoksa anlatıyor muyum?” diye sormak etik bir tutumdur.
Forumdaşlara Açık Davet: Sizce Etik Nedir?
Şimdi size soruyorum, sevgili forumdaşlar:
— Eğer siz Selim öğretmen olsaydınız, Elif’e nasıl davranırdınız?
— Ahmet’in yerinde olsaydınız, kaleminizi verir miydiniz, yoksa “haklıyım” diye mi direnirdiniz?
— Etik sizce kalple mi başlar, akılla mı? Yoksa ikisinin savaşında mı büyür?
Etik, her yaşta yeniden öğrenilen bir derstir.
Belki de 5. sınıfın küçük bir hikâyesi, bize insanlığın en büyük dersini hatırlatıyordur:
“Doğru olan, her zaman kolay değildir; ama kolay olan, her zaman doğru değildir.”